31 Temmuz 2021 Cumartesi

Zariyat Suresi Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 60 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “ez-zâriyât” kelimesinden almıştır. Zâriyât, esip savuran rüzgârlar demektir. Sûrede başlıca, öldükten sonra hesap için toplanma, inkârcıların ahirette karşılaşacakları azap, mü’minlere verilecek mükâfatlar, Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren kevni deliller konu edilmektedir.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada elli birinci, iniş sırasına göre altmış yedinci sûredir. Ahkāf sûresinden sonra, Gaşiye sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Konusu

Sûrenin ana konusu öldükten sonra dirilmenin gerçek olduğunu, yaratılmışlar içinde irade sahibi olma özelliğini taşıyanların, bir imtihan alanı olan dünya hayatını yaratılış amaçlarına uygun biçimde geçirip geçirmedikleri hususunda sorgulanacakları yargı gününden kaçış bulunmadığını ve bu yargılama sonunda herkesin bu dünyada yapıp ettiğinin olumlu olumsuz sonuçlarını mutlaka göreceğini ortaya koymaktır. Bu konu işlenirken, Allah Teâlâ’nın kudretinin kanıtlarından ve insanlara lutfettiği imkânlardan örnekler, önceki bazı inkârcı toplumların başına gelen felâketlerden kesitler verilmekte; bu arada Hz. Peygamber’in ve onun yolunu izleyen müminlerin dini tebliğ ederken nasıl bir tavır takınmaları gerektiğine ışık tutulmaktadır.

ZARİYAT SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU

Zariyat Suresi Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Zariyat Suresi Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Zariyat Suresi Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Zariyat Suresi Okunuşu, Anlamı ve Fazileti


ZARİYAT SURESİ OKUNUŞU 

1.Vezzariyati zerva
2.Fel hamilati vıkra
3.Fel cariyati yusra
4.Fel mukassimati emra
5.İnnema tuadune le sadık
6.Ve inned dine le vakı'
7.Ves semai zatil hubuk
8.İnnekum le fi kavlim muhtelif
9.Yu'feku anhu men ufik
10.Kutilel harrasun
11.Ellezine hum fi ğamratin sahun
12.Yes'elune eyyane yevmud din
13.Yevme hum alen nari yuftenun
14.Zuku fitnetekum hazellezi kuntum bihi testa'cilun
15.İnnel muttekıyne fi cennativ ve uyun
16.Ahızıne ma atahum rabbuhum innehum kanu kable zalike muhsinin
17.Kanu kalilem minel leyli ma yehceun
18.Ve bil eshari hum yestağfirun
19.Ve fi emvalihim hakkul lis saili vel mahrum
20.Ve fil erdı ayatul lil mukınin
21.Ve fi enfusikum e fe la tubrırun
22.Ve fis semai rizkukum ve ma tuadun
23.Fe ve rabbis semai vel erdı innehu lehakkum misle ma ennekum tentıkun
24.Hel etake hadisu dayfi ibrahimel mukramin
25.İz dehalu aleyhi fe kalu selama kale selam kavmum munkerun
26.Ferağa ila ehlihi fe cae bi ıclin semin
27.Fe karrabehu ileyhim kale e la te'kulun
28.Fe evcese minhum hıyfeh kalu la tehaf ve beşşeruhu bi ğulamin alim
29.Fe akbeletimraetuhu fi sarratin fe sakket vecheha ve kalet acuzun akıym
30.Kalu kezaliki kale rabbuk innehu huvel hakimul alim
31.Kale fema hatbukum eyyuhel murselun
32.Kalu inna ursilna ila kavmim mucrimin
33.Li nursile aleyhim hıcaratem min tıyn
34.Musevvemeten ınde rabbike lil musrifin
35.Fe ahracna men kane fiha minel mu'minin
36.Fe ma vecedna fiha ğayra beytim minel muslimin
37.Ve terakna fiha ayetel lillezine yehafunel azabel elim
38.Ve fi musa iz erselnahu ila fir'avne bi sultanim mubin
39.Fe tevella bi ruknihi ve kale sahırun ev mecnun
40.Fe ehaznahu ve cunudehu fe nebeznahum fil yemmi ve huve mulim
41.Ve fi adin iz erselna aleyhimur rihal akıym
42.Ma tezeru min şey'in etet aleyhi illa cealethu kir ramim
43.Ve fi semude iz kıyle lehum temetteu hatta hıyn
44.Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus saıkatu ve hum yenzurun
45.Femestetau min kıyamiv ve ma kanu muntesırın
46.Ve kavme nuhım min kabl innehum kanu kavmen fasikıyn
47.Ves semae beneynaha bi eydiv ve inna le musiun
48.Vel erda feraşnaha fe nı'mel mahidun
49.Ve min kulli şey'in halakna zevceyni leallekum tezekkerun
50.Fe firru ilallah inni lekum minhu nezirum mubin
51.Ve la tec'alu meallahi ilahen ahar inni lekum minhu nezirum mubin.
52.Kezalike ma etellezine min kablihim mir rasulin illa kalu sahırun ev mecnun
53.E tevasav bih bel hum kavmun tağun
54.Fe tevelle anhum fe ma ente bi melun
55.Ve zekkir fe innez zikra tenfeul mu'minin
56.Ve ma halaktul cinne vel inse illa li ya'budun
57.Ma uridu minhum mir rizkıv ve ma uridu ey yut'ımun
58.İnnellahe huver razzaku zul kuvvetil metin
59.Fe inne lellezine zalemu zenubem misle zenubi ashabihim fe la yesta'cilun
60.Fe veylul lillezine keferu miy yevmihimullezi yuadun

ZARİYAT SURESİ ANLAMI

1, 2, 3, 4, 5, 6.Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
7, 8.Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz.
9.Ondan (Peygamber'den) çevrilen çevrilir.
10, 11.Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve "Muhammed şairdir, delidir" diyen) yalancılar kahrolsun!
12."Ceza günü ne zaman?" diye sorarlar.
13, 14.Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): "Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur."
15, 16.Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi.
17.Geceleri pek az uyurlardı.
18.Seherlerde bağışlama dilerlerdi.
19.Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.
20, 21.Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?
22.Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır.
23.Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o (size vadolunanlar), sizin konuşmanız gibi gerçektir.
24.(Ey Muhammed!) İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi?
25.Hani onlar, İbrahim'in yanına varmışlar ve "Selâm olsun sana!" demişlerdi. O da "Size de selâm olsun." demiş, "Bunlar tanınmamış (yabancı) kimseler" (diye düşünmüştü).
26.Hissettirmeden ailesinin yanına gidip, (pişirilmiş) semiz bir buzağı getirdi.
27.Onu önlerine koydu. "Yemez misiniz?" dedi.
28.(Yemediklerini görünce) onlardan İbrahim'in içine bir korku düştü. Onlar, "korkma" dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler.
29.Bunun üzerine karısı bir çığlık kopararak yönelip elini yüzüne vurdu. "Ben kısır bir kocakarıyım (nasıl çocuğum olabilir?)" dedi.
30.Onlar dediler ki: "Rabbin böyle buyurdu. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir."
31.İbrahim onlara: "O halde asıl işiniz nedir ey elçiler?" dedi.
32, 33, 34.Onlar şöyle dediler: "Biz suçlu bir kavme (Lût'un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik."
35.Orada (Lût'un yöresinde) bulunan mü'minleri çıkardık.
36.Zâten orada bir ev halkında başka müslüman bulamadık.
37.Orada, elem dolu azapdan korkacaklar için bir ibret bıraktık.
38.Mûsâ kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu açık bir delil ile Firavun'a göndermiştik.
39.O ise kuvvetine güvenerek yüz çevirdi ve "Bu bir büyücü veya delidir" dedi.
40.Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O ise (pişman olmuş), kendini kınıyordu.
41.Ad kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine köklerini kesen rüzgarı göndermiştik.
42.Üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül ediyordu.
43.Semûd kavminde de ibretler vardır. Hani onlara, "Bir süreye kadar faydalanın bakalım" denmişti
44.Derken Rablerinin emrinden uzaklaşıp azmışlardı. Bu yüzden bakınıp dururken kendilerini yıldırım çarpıvermişti.
45.Artık, ne yerlerinden kalkmaya güçleri yetti ne de başkasından yardım görebildiler.
46.Bunlardan önce de Nûh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar fâsık bir toplum idiler.
47.Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.
48.Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz.
49.Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.
50.O halde Allah'a koşun. Şüphesiz ben, size O'nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.
51.Allah ile beraber başka bir ilah edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.
52.İşte böyle! Onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemişti ki,"O bir büyücüdür" yahut "bir delidir" demiş olmasınlar.
53.Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyleri söylüyorlar)? Hayır, onlar azgın bir topluluktur.
54.Onun için, onlardan yüz çevir. Artık kınanacak değilsin.
55.Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü'minlere fayda verir.
56.Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
57.Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum.
58.Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.
59.Şüphesiz zulmedenler için (önceki müşrik) arkadaşlarının azap payı gibi payları vardır. Artık azabımı acele istemesinler.
60.Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o inkar edenlerin haline!

Kamer Suresi Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Hakkında

Mekke döneminde inmiştir. 55 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “el-Kamer” kelimesinden almıştır. Kamer, ay demektir. Sûre de ana fikir olarak, Kur’an’ı yalanlayanlar, çeşitli azap ve helâk örnekleri de verilerek uyarılmaktadır.

Nuzül

Mushaftaki sıralamada elli dördüncü, iniş sırasına göre otuz yedinci sûredir. Târık sûresinden sonra, Sâd sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.

Konusu

Kıyametin yaklaştığı uyarısını takiben müşriklerin inkârcılıktaki inat ve taassupları eleştirilmekte, kıyamet koptuğunda içine düşecekleri perişan hal tasvir edilmekte, ardından hakikatleri yalan saymada ısrarcı davranan geçmiş toplumların başına gelen felâketlerden örnekler verilmekte, suçluların ve takvâ sahiplerinin âhirette karşılaşacakları muameleyle ilgili uyarı ve müjdelere yer verilmektedir.

KAMER SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU

Kamer Suresi Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Kamer Suresi Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Kamer Suresi Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Kamer Suresi Okunuşu, Anlamı ve Fazileti


KAMER SURESİ OKUNUŞU

1.İkterabetis sâatu ven şakkal kamer(kameru).
2.Ve in yerav âyeten yu’ridû ve yekûlû sihrun mustemirrun.
3.Ve kezzebû vettebeû ehvâehum ve kullu emrin mustekırrun.
4.Ve lekad câehum minel enbâi mâ fihî muzdecer(muzdecerun).
5.Hikmetun bâligatun fe mâ tugnin nuzur(nuzuru).
6.Fe tevelle anhum, yevme yed’ud dâi ilâ şey’in nukur(nukurin).
7.Huşşean ebsâruhum yahrucûne minel ecdâsi keennehum cerâdun munteşir(munteşirun).
8.Muhtıîne ilâd dâi, yekûlul kâfirûne hâzâ yevmun asir(asirun).
9.Kezzebet kablehum kavmu nûhın fe kezzebu abdenâ ve kâlû mecnûnun vezducir(vezducire).
10.Fe deâ rabbehû ennî maglûbun fentasır.
11.Fe fetahnâ ebvâbes semâi bi mâin munhemir(munhemirin).
12.Ve feccernâl arda uyûnen feltekal mâu alâ emrin kad kudir(kudire).
13.Ve hamelnâhu alâ zâti elvâhın ve dusur(dusurin).
14.Tecrî bi a’yuninâ, cezâen li men kâne kufir(kufire).
15.Ve lekad teraknâhâ âyeten fe hel min muddekir(muddekirin).
16.Fe keyfe kâne azâbî ve nuzuri.
17.Ve lekad yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).
18.Kezzebet âdun fe keyfe kâne azâbî ve nuzuri.
19.İnnâ erselnâ aleyhim rîhan sarsaran fî yevmi nahsin mustemirr(mustemirrin).
20.Tenziun nâse ke ennehum a’câzu nahlin munkair(munkairin).
21.Fe keyfe kâne azâbî ve nuzuri.
22.Ve lekad yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).
23.Kezzebet semûdu bin nuzuri.
24.Fe kâlû e beşeren minnâ vâhiden nettebiuhû innâ izen lefî dalâlin ve suur(suurin).
25.E ulkıyez zikru aleyhi min beyninâ bel huve kezzâbun eşir(eşirun).
26.Se ya’lemûne gaden menil kezzâbul eşir(eşiru).
27.İnnâ mursilûn nâkati fitneten lehum fertekıbhum vestabir.
28.Ve nebbi’hum ennel mâe kısmetun beynehum, kullu şirbin muhtedar(muhtedarun).
29.Fe nâdev sâhıbehum fe teâtâ fe akar(akara).
30.Fe keyfe kâne azâbî ve nuzuri.
31.İnnâ erselnâ aleyhim sayhaten vâhıdeten fe kânû ke heşîmil muhtezir(muhteziri).
32.Ve lekad yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).
33.Kezzebet kavmu lûtın bin nuzuri.
34.İnnâ erselnâ aleyhim hâsiben illâ âle lût(lûtin), necceynâhum bi sehar(seharin).
35.Ni’meten min indina, kezâlike neczî men şeker(şekere).
36.Ve lekad enzerahum batşetenâ fe temârav bin nuzur(nuzuri).
37.Ve lekad râvedûhu an dayfihî fe tamesnâ a’yunehum fe zûkû azâbî ve nuzuri.
38.Ve lekad sabbehahum bukraten azâbun mustekırr(mustekırrun).
39.Fe zûkû azâbî ve nuzuri.
40.Ve lekad yessernâl kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin).
41.Ve lekad câe âle fir’avnen nuzur(nuzuru).
42.Kezzebû bi âyâtinâ kullihâ fe ehaznâhum ahze azîzin muktedir(muktedirin).
43.E kuffârukum hayrun min ulâikum em lekum berâetun fîz zubur(zuburi).
44.Em yekûlûne nahnu cemîun muntesir(muntesirun).
45.Se yuhzemul cem’u ve yuvellûned dubur(dubura).
46.Belis sâatu mev’ıduhum ves sâ’atu edhâ ve emerr(emerru).
47.İnnel mucrimîne fî dalâlin ve suur(suurin).
48.Yevme yushabûne fîn nâri alâ vucûhihim, zûkû messe sekar(sekare).
49.İnnâ kulle şey’in halaknâhu bi kader(kaderin).
50.Ve mâ emrunâ illâ vâhıdetun ke lemhın bil basar(basari).
51.Ve lekad ehleknâ eşyâakum fe hel min muddekir(muddekirin).
52.Ve kullu şey’in fealûhu fîz zubur(zuburi).
53.Ve kullu sagîrin ve kebîrin mustetar(mustetarun).
54.İnnel muttakîne fî cennâtin ve neher(neherin).
55.Fî mak’adi sıdkın inde melîkin muktedir(muktedirin).

KAMER SURESİ ANLAMI

1.Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.
2.Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve "Süregelen bir sihirdir" derler.
3.Peygamberi yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş, (Allah nasıl takdir ettiyse öylece) gerçekleşecek (değişmeyecek)tir.
4.Andolsun, onlara içinde caydırıcı tehditlerin bulunduğu haberler geldi.
5.Bu haberler, zirveye ulaşmış birer hikmettir! Fakat uyarılar fayda vermiyor!
6, 7.O halde sen de onlardan yüz çevir. Onlar, o davetçinin (İsrafil'in benzeri görülmemiş) bilinmedik (korkunç) bir şeye çağırdığı gün, gözleri düşmüş bir halde dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar.
8.Davetçiye doğru koşarlarken kâfirler, "Bu zor bir gün" derler.
9.Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp "Bu bir delidir" dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu.
10.O da Rabbine, "Ey Rabbim! Ben yenilgiye uğradım, yardım et" diye dua etti.
11.Biz de göğün kapılarını dökülürcesine yağan bir yağmurla açtık.
12.Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.
13.Biz Nûh'u çivilerle perçinli levhalardan oluşan gemiye bindirdik.
14.Gemi, inkar edilen kimseye (Nuh'a) bir mükafat olarak gözetimimiz altında yüzüyordu.
15.Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık. Var mı düşünüp öğüt alan?
16.Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)!
17.Andolsun biz, Kur'anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
18.Âd kavmi de (Hûd'u) yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasılmış!
19.Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli bir günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgar gönderdik.
20.İnsanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu.
21.Azabım ve uyarılarım nasılmış, (gördüler)!
22.Andolsun biz, Kur'anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
23, 24.Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamış ve şöyle demişlerdi: "İçimizden bir insana mı uyacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz."
25."Bizim aramızdan vahiy ona mı verildi? Hayır o, yalancının, şımarığın biridir."
26.Onlar yarın bilecekler: Kimmiş yalancı, kimmiş şımarık!
27.(Salih'e şöyle demiştik:) "Şüphesiz biz, onlara bir imtihan olmak üzere, o dişi deveyi göndereceğiz. Şimdi onları gözetle ve sabret."
28."Onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını, bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun."
29.Derken, (kavmin en azgını olan) arkadaşlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti.
30.Fakat azabım ve uyarılarım nasılmış!
31.Şüphesiz biz, onların üzerine tek bir korkunç ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular.
32.Andolsun, biz Kur'anı, düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
33.Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı.
34, 35.Şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgar gönderdik. Yalnız Lût'un ailesi başka. Katımızdan bir nimet olarak bir seher vakti onları kurtardık. Şükredenleri işte böyle mükafatlandırırız.
36.Andolsun, Lût onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar.
37.Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" dedik.
38.Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi.
39."Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" dedik.
40.Andolsun, biz Kur'an'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
41.Andolsun, Firavun'un ailesine de uyarıcılar gelmişti.
42.Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık.
43.(Ey Mekkeliler!) Sizin kafirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var?
44.Yoksa onlar, "Biz yardımlaşan (güçlü) bir topluluğuz" mu diyorlar?
45.O topluluk yakında (Bedir'de) bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.
46.Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır.
47.Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler.
48.Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, "Cehennemin dokunuşunu tadın!" denecek.
49.Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.
50.Emrimiz ancak bir tek emirdir. Göz kırpması gibidir. (Anında gerçekleşir.)
51.Andolsun, biz sizin gibileri hep helak ettik. Fakat var mı düşünüp öğüt alan?
52.İşledikleri her şey ise kitaplarda kayıtlıdır.
53.Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır.
54.Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde, ırmak başlarındadırlar.
55.Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler.

Duanın Yapılış Şekli Nasıl Olmalıdır, Makbul Dualar Nelerdir ve Ne Zaman Dua Edilmelidir?

Duanın nasıl yapılması gerektiği hakkında yüce Rabbimiz bize yol gösteriyor ve açıkça, başka hiçbir izaha gerek kalmayacak şekilde:

“Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez. ... Allah'a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır.”(1);

“Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle, sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma.”(2) buyuruyor.

Yine, dua etmekten kibirlenip kaçınmak gibi, dua ederken de tiz perdeden bir sesle ve ölçüsüzce ellerini avuçlarını açarak, büyüklenerek dua etmekten men ediyor ve mütevazi bir şekilde, kapısında bir dilenci gibi, boynu bükük ve kalbi kırık, dudağı buruk ve mahzun bir eda ile dua edilmesini emrediyor.(3)

Dua, yalnız Allah için ve Allah’a yapılır. Yani, insan istediğini sadece Ondan ister, başkasından bir şey istenmez. Çünkü,

“El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.”(4)

Ayrıca, Cenab-ı Hakk'ın en hoşlandığı ve kabule en şayan olan dua da herkesin uykuda veya başka işlerle meşgul olduğu gafil saatlerde yapılan duadır. Büyükler hep bu vakitleri gözleyip dua etmişlerdir. Peygamberimiz (s.a.v) de, en geniş kapsamlı dualarını gece namazından (teheccüd) sonra yapmıştır. Uykuyu, gafleti bir kenara bırakıp, gecenin bir kısmında uyanık bulunarak münacatta bulunmak insanı Allah’a yaklaştırır.

“Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.”(5)

Mühim bir iş için duaya başlamadan önce sadaka vermek ve iki rekat namaz kılıp abdestli ve kıbleye yönelik olarak dua etmek, önce Allah’a hamd edip sonra da Peygamberimize salavat getirmek, duanın kabulü için önemli şartlardan biridir.

Dualar için belli vakitler ve uygun saatler vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Ezan ve kamet arası, ezan okunurken, gecenin sonunda, farz namazların ardından ve özellikle sabah namazından sonra, secde halinde, Kâbe ve Mescid-i Nebevi gibi mübarek yerlerde, üç aylarda ve kandil gecelerinde, ramazan ayında ve Kadir Gecesi'nde vs. gibi.

Bir de duası reddedilmeyen kimseler ve reddedilmeyen dualar vardır. Bunlar da başta anne ve babanın evladına duası, misafirin duası, mazlumun duası müminin mümine gıyabında yaptığı dua.

Dipnotlar:

(1) A’raf, 7/55-56.
(2) A’raf, 7/205.
(3) A’raf, 7/206.
(4) Ra’d, 13/14.
(5) Secde, 32/16.

Duamız Neden Kabul Olmuyor; Duanın Kabul Olmamasının Sebebi Nedir?

Duamız Neden Kabul Olmuyor; Duanın Kabul Olmamasının Sebebi Nedir?
Dua bir ubudiyettir. Bizim dualardaki ana prensibimiz ibadet kastı ve gayesi hakim olmalıdır. Yoksa duayı sırf kabul edilmesi gereken ve ihtiyaç dilekçesi olarak görmek yanlıştır.

Bazen bir şey için dua edilir. Fakat istediğimiz bu şey, zahiren kabul edilmez. Buna rağmen bizim duayı bırakmamamız lazımdır. Şayet istediğimiz şey elde edilse ve Cenab-ı Hak duamızı kabul etse nurun ala nur. Ama zahiren kabul edilmese bile biz “Duam kabul olmadı.” demeyeceğiz. Aksine “Allah bu duamı ahiretim için veya dünyada daha iyi bir şekilde kabul etti.” denilir.

Hakikaten bu dua boşa gitmedi, ibadet olması dolayısıyla ahirette mükafatını göreceğim diye duasını bırakmak değil, aksine daha fazla dua etmeye gayret ve şevk taşımalıyız.

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim'de “Bana dua edin size cevap vereyim.” (Mü’min, 40/60) buyurmaktadır.

Bazıları bu ayet-i kerimeyi öne sürerek şöyle demektedirler: Madem Allah “Bana dua edin bende kabul edeyim.” demiştir. Neden çokça dua ettiğimiz halde bazıları kabul edilmiyor. Bu hususta alimlerimiz ittifakla bu ayette Allah “cevap veririm” demektedir, “kabul ederim” dememektedir. Nasıl ki, sen bir hekime gitsen ve desen “Ey hekim bana şu ilacı ver.” elbette hekim sana cevap verir ve “Buyurun.” diye cevap verir. Fakat istediğin şey ya hikmetsiz ya faydasız veya sana zararlı bir ilaç ise, onu değil de daha güzelini sana verir.

Aynen onun gibi, mutlak hikmet sahibi Cenab-ı Hak bize ve dualarımıza cevap verir. Ama kabul etmek hikmetine tabi olduğundan bazen istenen şeyin aynısı bazen de daha güzelini bazen de zararlı olduğunu bildiği için hiç vermez.

Bu kısa açıklamadan sonra duaların kabul şartlarına geçelim:

- Evvela, dua kabul çerçevesi dahilinde olacak.

- Sonra, samimi ve günahsız bir ağızla olacaktır.

- Mümkünse, abdestli ve helal lokma alınmak suretiyle bereketlenecektir.

- Mübarek mevkilerde, özellikle mescit ve camilerde,

- Mübarek zamanlarda, özellikle ramazan ayı ve kadir gecesi, berat gecesi gibi mübarek gecelerde,

- Namazlardan sonra, özellikle sabah namazından sonra dua edilmesi,

kabule karin olması hikmet-i ilahiye ve rahmet-i ilahiyece matluptur. Bu şartlardan uzaklaşıldığı taktirde de duanın tesiri azalacaktır.

Duanın çeşitleri var:

Mesela sizin yarın bir imtihanınız var. Bu imtihanın duası çalışmaktır. Buna fiili dua denir.

Çalışmayı yaptıktan sonra ellerinizi kaldırır “Ya Rabbi, bana hayırlısını nasip et.” demeniz sözlü bir duadır. Safi ve halis bir şekilde ve neticeye kanaat ederek dua etmek gerekir. Çünkü, bazen istediğimiz bir şeyin hakkımızda hayırlı olmayacağını Allah bilir fakat biz bilemeyiz. Sonsuz rahmet sahibi Allah’ımız da bunun hayırlı olmayacağını bildiğinden dolayı, farklı bir şekilde kabul eder.

Hazreti Meryem validemizin doğma vaktinde annesi O’nu mescide adar. Ve O’nun erkek değil kız olduğunu görünce epey şaşırır ve üzülür. Alimlerimiz bu durumu misal getirerek derler ki, Allah muhakkak yaptığımız duaları kabul eder.

Bazen daha farklı ve daha güzel bir surette kabul eder. İşte Hz. Meryem yüz erkek değerinde bir kız. Allah annesinin duasını kabul etmedi denilmemeli. Aksine daha güzel bir surette kabul etti denilmelidir.

Bazen de dünyada hiç kabul edilmedi zannedilir. Fakat cennette daha ulvi ve güzel şekilde kabul edilir.

Kıyamet Ne Zaman ve Nasıl Gerçekleşecektir?

Kıyamet Ne Zaman ve Nasıl Gerçekleşecektir?
Kıyamet Saati

“Kıyamet, filan tarihte kopacaktır.” demek haddime olmadığı halde, burada size tarih tahmin etme cüretinde bulunacağım. Elbette kimse yarın başına ne geleceğinden emin olamaz. Ama, ölüm yaklaştıkça, yakınlığını hissedersiniz. Yaratan, yaklaşarak iyice açıklanma noktasına gelen kıyameti “Neredeyse gizleyeceğim.”(1) diyor. Kıyamet iyice yaklaştığında da geldi geliyor demeye başlarsınız ve tahminleriniz doğruya yaklaşır.

Allah şöyle uyarır:

“Sana kıyametin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun zamanını Ondan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir.”(2)

“Kıyametin zamanı hakkındaki bilgi, ancak Allah’ın katındadır. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez.”(3)

“Kıyamet yaklaştıkça yaklaşmıştır.”(4)

“Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz. Habersiz oyalanıyorsunuz.”(5)

26 Ekim 1992 gecesi rüyamda kıyametin kopuşunu görmüştüm. Kıyametin başlayacağını anlayınca, caddelere daldım; karşılaştıklarımı kollarından tutup, ahirete hazırlanmamız gerektiğini anlatıyordum. Her kimi yakaladıysam, sözümü bitiremeden elimden sıyrılıp gitti. Anlatamamamın üzüntüsüyle koşuştururken, yıkılış başladı ve ben köşeme çöküp, ölümü izledim.

Dünya dalgalanıyor; çatlayıp parçalanan zeminlerden alevler fışkırıyordu. Üzerime serpilecek kaya, dağ veya alev yığınlarının korkusu içerisindeydim. Dizlerime kapanıp beklerken, “Allah’ım, bana acı verme!” diyordum.

Karanlıkta bedenimi kaybettim. Ardından, kömürleşmiş harabeler üzerinde gözlerimi açtım; bir yerlere doğru ilerliyordum. İçimden, “Neden dinlemedik, anlamadık.” diye üzülüyordum. Başımı çevirip, toprağı siyah, göğü karanlık gördüğüm anda uyandım.

Sabahleyin, TBMM Soruşturma Komisyonlarındaki görevime gittim. Bir elimde günün gazetesi, diğer elimde çayı yudumlarken, rüyamı anlamlandırmaya çalışıyordum. Gazetenin rasgele bir sayfasını açtım. Gözüm “Kıyametin tarihi belirlendi.” şeklindeki başlığa takıldı. Heyecanlandım, ürperdim. Haber şöyleydi: “Herkesin merak ettiği kıyamet günü, sonunda açıklandı: 14 Ağustos 2126. İngiliz-Avustralya Rasathanesinde görevli ünlü gökbilimci Duncan Stell, üç mil genişliğindeki Swift Tuttle adlı bir kuyruklu yıldızın saniyede 37 mil süratle üzerimize geldiğini ve hesaplanan tarihte, bir milyon nükleer bombadan daha etkili bir patlamayla yeryüzüne çarpacağını açıkladı.”(6)

Haberin rüyamın üzerine gelmesinden etkilendim ve kıyametin tarihiyle ilgili araştırmalar yaptım. Hz. Muhammed (asm)’in

“Ümmetimin ömrü bin seneyi geçecek; fakat bin beş yüz seneyi çok aşmayacaktır.”(7) 

dediğini okudum. Ebced hesabıyla yorumlanan bir hadisten de Hicri 1545 (Miladi 2120) tarihinin kıyamet yılı olabileceğinin bulgulandığını gördüm.(8) Bunlara benzer başka tarihleri de yan yana getirdiğimde, ilginç bir örtüşmenin yaklaşık aynı yıllara işaret ettiğini anladım.

Bu rüyadan dokuz yıl sonra, kıyamet hakkında bir kitap yazmak istedim; verileri toparladım.(9) Swift-Tuttle’la ilgili gelişmeleri konunun uzmanlarından Prof. Brian G. Marsden’e sordum. Prof. Marsden’in, 17 Nisan 2001 tarihli e-posta cevabı şöyleydi: “Eğer yörüngesi dünyanın yörüngesiyle kesişen Swift-Tuttle, gelecek geçişinde dünyaya çarpacak olsaydı, bu 14 Ağustos 2126’da olacaktı. Kuyruklu yıldız her geçişinde gecikme yapıyor. Çinlilerin M.Ö. 68 ve M.S. 188 yıllarındaki gözlemlerini de dikkate alarak yapılan hassas hesaplamalarda, o tarihte dünyaya çarpma ihtimalinin çok düşük olduğu anlaşıldı.” Prof. Marsden’e, 2120’de herhangi bir çarpışma ihtimali olup olmadığını da sordum. “O tarihte bir çarpışma olacaksa, bunun bizim henüz bilemediğimiz bir gökcismiyle olabileceğini” yazdı.

Bilemediğimiz göktaşlarının dünyaya yaklaşıyor olma ihtimalleri yüksekmiş demek. NASA bilim adamlarına göre, 2004 Haziran ayında keşfedilen 400 metre çapındaki 2004 MN4 adı verilen göktaşı 13 Nisan 2029’da üç yüzde bir ihtimalle dünyaya çarpabilirmiş.(10) Göktaşı yaklaştıkça çarpışma ihtimali artıyor; hesaplanan son ihtimal otuz sekizde bir(11)… Daha böyle ne haberler okuyacağız, hiç de ciddiye almadan…

Gerçekten de 2100 yılından sonrası tufan mı olacak? Artık önümüzdeki 50-70 yılın ardından, kıyamet saatine kadar çevresel dengesizlikler birbirini kovalayacak mı? Kıyamet dünyayı ne zaman yakalayacak? Her uyanık vicdan kendi cevabını bulur.

2004 yılında, 50 bin ışık yılı uzağımızda patlayan Nötron yıldızının saniyede yaydığı enerjiyi, Güneş’imiz ancak bir milyon yılda yayabiliyor. Bilimcilere göre, bu patlama 10 ışık yılı yakınımızda yaşansaydı, dünya hayatının çoğu sönecekti.(12) Bundan böyle, kıyamet haberleri de fırtınayı bildiren rüzgarlar gibi esip duracaktır. Sonunda asıl fırtına ansızın, umulmaz ve beklenmezken gelip çatacaktır.(13)

Alman Bild Gazetesinin manşetten verdiği bir haberde, bilim adamları kıyamet uyarısı yapıyorlardı. Bunlardan BBC’ye de konuşan Prof. Sir David King, “Eğer dünyanın bu kötü gidişi daha da hızlanmazsa, bize geriye sağ salim yaşayabileceğimiz 60 yıl kalıyor.” demiş.(14) Hatta Washington Worldwatch Enstitüsüne bakılırsa, torunlarımızdan sonrasına dünya yok.(15) Yani artık iş işten geçmiş demeye getiriyorlar.

Dünyanın yaşanmaz hale geleceği yıllar pek yakın diye korkmalı ve çabayı terk etmeli miyiz? Aksine, sonsuzluğa layık olmanın yolu, tamir etmeye, iyi izler bırakmaya çırpınmaktan geçer. Kıyamet bilgisi, çalışkanlığa ve iyiliklere yönelmemizi sağlamalıdır.

Evrenin Yıkılışı

Kıyamet nasıl kopacak? Sadece dünyayı ve güneş sistemini mi kapsayacak; yoksa tüm evreni mi kuşatacak? Dünyanın kıyameti ile güneş sisteminin ve evrenin kıyameti aynı zaman kesitinde mi gerçekleşecek?

“Onlar, kıyamet gününün ansızın gelip çatmasını mı bekliyorlar? Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar!”(16)

Fakat, ne yazık ki, “insanların çoğu (kıyametin geleceğine) inanmazlar.”(17)

“Göklerin ve yerin gaybı Allah’ındır. O saate / dünyanın sonuna ilişkin emirse, bir göz açıp yummak gibi, hatta ondan da yakındır. Allah’ın kudreti her şeye yeter.”(18)

Yaratan evrene birden vücut verdiği gibi, kıyameti de birden başlatır. Yolunda gider gibi görünen her iş, aniden tersine döner.

Dünyamıza yönelen tehditler artıyor. Geçenlerde bir göktaşı dünyanın yakınından teğet geçmiş.(19) Bilimciler bir göktaşının çarpacağından emin olsalar, bunu bize açıklayabilirler miydi? Rusya Bilimler Akademisinden Mihail Smirnov “175 yıl içinde dünyamıza göktaşı düşmeyeceğini” açıklamış. Smirnov’a göre, “o zamana kadar zaten insanoğlu, göktaşlarını yok etme yolunu çoktan bulurlarmış.”(20)

Science dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, 16 Mart 2880 tarihinde bir kilometre genişliğindeki bir göktaşının dünyaya çarpacağı “belirlenmiş.” Bilim adamları bu sürede göktaşının yörüngesini değiştirme teknolojisini geliştirebileceğimize inanıyormuş. Hatta Jet Propulson Laboratuvarından Jon D. Giorgini önümüzdeki uzun zamandan yararlanarak çaresine bakacağımızı düşündüğünden, endişelenmiyormuş.(21) Hep aynı kandırmaca ve aynı oyalanma…

Göktaşları, yer taşları işin bahanesidir. Evrenin yıkılışına yönelen İlâhî Kudret, evrensel meleklerden İsrafil’in (as) nefesi üzerinden evrene akar. İsrafil’in surundan yayılan enerji, evrenin enerji dengesini bozarsa sistem çökmeye başlar. Dengesizlik her zerreciğe ulaşır; evren galaksileriyle ve gök katlarıyla çökmeye başlar. O gün Sur üflenir; göklerde ve yerde kim varsa, Allah’ın dilediği kimselerden başka hepsi çarpılıp yıkılır.(22)

Evren gerilen bir kauçuk çarşaf gibi her yandan genişliyor; atomlardan galaksilere kadar tüm zerreler birbirinden uzaklaşıyor. Bilimciler bu durumun evrenin içerisinde gizli kara enerjiden kaynaklanabileceğini düşünüyorlar.(23) Evren, kendisinden onlarca kat büyüklükte gizli bir enerjinin elindeyse, o enerjinin geriye çekilmesinin sonuçlarını hayal edebilirsiniz.

İster gelmekte olan, isterse aniden yaratılan bir sebeple perdelenerek veya isterse de sebepsiz başlatılan yıkılış süreci dünyayı kuşatır. Bir göktaşı mı çarpar; evrenin enerji dengeleri mi bozulur; güneş sistemi ve galaktik sistemler mi çöker? Nasıl olacaksa, kıyamet başlar.

Allah, göklerin ve yerin gaybından elektronlara gönderdiği kuvveti geri çekiverse, o saniyede olacakları hayal edin. Evren saatinin tüm çarkları birbirinden kopar; madde makinesinin parçacıkları yay gibi yerlerinden fırlar. Tarifsiz bir başıboşluk ve beraberinde köpük gibi sönüp yok olma yaşanır.

Dünyanın ölümü ürkütücüdür: “Yer o sarsıntıyla sarsıldığında, yer ağırlıklarını çıkardığında…”(24) Yer şiddetle sarsıldığı, dağlar serpildikçe serpildiği, hepsi dağılıp toz duman haline geldiği, (zaman)…(25) O gün yer ve dağlar sarsılacak, dağlar erimiş bir kum yığınına dönecektir!(26)

Ölüm evrene yayılır. “Hani o yıldızlar silinip, o gök kubbe açıldığında,(27) gökyüzü çatlayıp, yıldızlar döküldüğünde…(28) Gök onun dehşetiyle çatlamıştır ve Onun vaadi yerine getirilmiştir.”(29) Ne zaman ki o göz kamaşır, Ay tutulur, Güneş ve Ay bir araya getirilir… O gün insan, “Kaçacak yer neresi!” diyecektir.(30)

Güneş’le aramıza bir perde girseydi karanlığa düşerdik. Yaratan, nurunun, kudretinin yansımasını bir an durdursa, o an evren yoktur. Boşuna kıyamet senaryoları üretiyoruz.

Yokluğa Dönüş

Kıyamet gününe ulaşıldığında, dünyada sadece cisimsel zevklerine saplanmış, ilgisiz ve duyarsız insanlar yaşıyor olacak. Tüm işaretleri gördükleri halde, hâlâ bir biçimde kurtulacaklarını hesaplayacaklar, oyalanacaklar, isyanlarını sürdürecekler.

Öyle bir deprem gürültüsüyle sarsılacaklar ki, birçok kalp göğüs kafesinde patlayıverecek. Pek çoğunun beyin damarları oracıkta çatlayacak. Ufkunuzdan Ay’a uzanan alevlerin üzerinize estiğini düşünün. Denizler göklerden boşalırcasına üzerinize akıyor. Dağlar temellerinden parçalanıyor, zeminler çöküyor, toprağın içinin dışına çıkışını izliyorsunuz. Yer ölüm, gök ölüm haykırıyor.

Kıyamet anında melekler, cinler, şeytanlar, ruhlar güçsüz ve çaresizdir, şaşkındır, ürperti halindedir. Evren doğdu doğalı, böyle inanılmaz bir dehşetle karşılaşmamıştı.

“Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir!”(31)

Her canlı, ölünceye kadar kıyametin dehşetine tanıklık eder. İnsanlar öldükten sonra da olayları ruh gözleriyle görmeye devam ederler. Yıkılış berzahtaki ruhların huzurlarında yaşanır. Berzah evreni de parçalanır. Cehennemi umanların dehşeti, cenneti bekleyenlerin müjdeleşmelerine karışır.

Hani gece vakti idamlık mahkumları alıp darağacına veya kurşuna dizilecekleri meydana götürürler ya… Bir de seçilmeyi başarmış liderlere büyük törenlerde taç giydirirler… O gün, herkes yakında yaşayacaklarını hissetmektedir. Her şey herkesin huzurunda açığa çıkacak; yakında tarihin en büyük hesaplaşması yaşanacaktır.

“O gün biz göğü kitapların sayfalarını dürüp büker gibi düreceğiz.”(32)

emri gerçekleşir. Evrenin maddesi çöker, sistemler dağılır. Galaksilerin çöküşünü gök katlarının kapanışı izler. Ruhlar ve melekler de birer birer söner ve

“O (Allah’ın) zatından başka her şey yok olucudur (olacaktır.)”(33)

ayetinin nihaî hükmü gerçekleşir.

Kıyamet kopmuştur. Zaman biter ve Allah’tan başkasının vücudu yok olur. Artık her şey sadece Allah’ın bilgisindedir. Muhteşem bir romanın son sayfası da yaşanmış ve tarihe gönderilmiştir. Madde ve vücut adına her şey köpük gibi sönmüş; evren mum gibi eriyip tükenmiştir.

Kaynaklar:

(1) Kur’an, Tâhâ 15.
(2) Kur’an, Araf 187.
(3) Kur’an, Lokman 34.
(4) Kur’an, Necm 57.
(5) Kur’an, Necm 60.
(6) bk. Hürriyet, 27.10.2002… Ayrıca, bu konuyu ilk kez “Kıyamet ne zaman kopacak?” başlığıyla 18.11.2002 tarihli Yeni Asya gazetesinde yayınlanan yazımda dile getirdim.
(7) Celaleddin Suyuti’nin “el-Keşfu fi Mücazeveti Hazin el-Ümmeti el-Elfe Ellezi Dellet Aleyh el-Asar” isimli kitabından naklen el-Berzenci, Kıyamet Alametleri (İstanbul: Pamuk Yay., 2002) s. 299.
(8) Şu an Hicri 1426 (Miladi 2005) yılındayız. Konu hakkında bk. Bediüzzaman, Kastamonu Lahikası, s. 23.
(9) Kıyametle ilgili her türlü veriyi tamamladıktan sonra, artık kitabımı yazabilirim dediğim sırada, bilgisayarımı yeniledim. Çekilen formattan çok sonra öğrendim ki, kıyamet bilgilerini de beraberinde sildirmişim.
(10) Milliyet, “Kıyamet 13 Nisan 2029’da mı?” (25.12.2004).
(11) Vatan, “Meteor Alarmı”, (10.4.2005).
(12) Hürriyet, “Samanyolu’nda dev patlama” (20.02.2005).
(13) “O (kıyamet) size ancak ansızın gelecektir.” (Kur’an, A’raf 187).
(14) Hürriyet, “Dünyanın 60 yıl ömrü kaldı” (07.11.2004).
(15) NTVMSNBC, “Bir ya da iki nesillik vaktimiz kaldı” (10.01.2003).
(16) Kur’an, Muhammed 18.
(17) Kur’an, Mümin 59.
(18) Kur’an, Nahl 77.
(19) Hürriyet, “Göktaşı teğet geçti” (19.03.2004).
(20) Hürriyet, “175 yıl göktaşı düşmeyecek” (05.02.2001).
(21) Akşam, “Kıyamet 878 yıl sonra” (05.04.2002).
(22) Kur’an, Zümer 68. Hz. Muhammed (asm) “Sur sahibi” şeklinde tanımladığı büyük melek İsrafil’in (as) sağında Hz. Cebrail’in (as), solunda Hz. Mikail’in (as) konumlandığını belirtir. (Ebu Davud, Hurufve’l-Kıraat 1, 3999) Bu üçüyle birlikte Hz. Azrail (as), evrenin boyutlarına ya­yılmış, dört çok büyük enerji alanını, bilinç ve emir düzeyini temsil ederler. Anladığımıza gö­re İsrafil (as) Allah’ın evreni temel yok ediş ve diriltişlerinde rol alan enerji alanını temsil et­mektedir.
(23) Evrenin bilinen baryonik maddesi (galaksiler) vücut toplamının % 4’üdür. % 75’in kara e­nerji ve kalanın da karanlık madde olduğu sanılıyor. bk. http://universe.gsfc. nasa. gov/science/darkenergy.html
(24) Kur’an, Zilzal 1-2.
(25) Kur’an, Vakıa 4-6.
(26) Kur’an, Müzzemmil 14.
(27) Kur’an, Mürselat 8-11.
(28) Kur’an, İnfitar 1-3.
(29) Kur’an, Müzzemmil 18.
(30) Kur’an, Kıyamet 7-10.
(31) Kur’an, Hacc 1.
(32) Kur’an, Enbiya 104.
(33) Kur’an, Kasas 88.

(Bu yazı, Yazarın Nesil Yayınlarından çıkan "Sonsuzluk Yolculuğu" isimli kitabından alınmıştır.)